Sinemada Şili Direnişi!

    0
    110

    Bugün 11 Eylül. Bir trajedinin yıldönümü. Salvador Allende dünyada seçimle işbaşına gelen ilk sosyalist liderdi. ABD emperyalizmi tarafından 11 Eylül 1973’te faşist darbeyle öldürülmüş, yönetimi de devrilmişti.

    Allende ölümünden hemen önce radyo’dan yaptığı veda konuşmasında şu sözleri sarf etmişti:

    “(… ) Bu tarihi dönemeçte, halka olan sadakatimin bedelini hayatımla ödeyeceğim. Ve onlara, binlerce Şilili’nin tertemiz vicdanına serptiğimiz tohumların kuruyup gitmeyeceğinden şüphem olmadığını söyleyeceğim. (…) Size sesleniyorum Şili’nin insanları, işçiler, köylüler, aydınlar, zulüm görecekler ülkemizde faşizm saatlerdir iş başında. Harekete geçmesi gerekenlerin sessizliği karşısında terörist baskınlar yapıyor, köprüleri havaya uçuruyor, demiryollarını kesiyor, gaz ve petrol borularını imha ediyorlar. Suçludurlar. Tarih onları yargılayacaktır!” *

    Kapitalist sınıftakiler çoğu zaman, yoksulların yeterince çalışmadığını ve aldıklarını hak ettiklerini düşünürler. Dolayısıyla çoğunlukla başarılı olduklarını düşündükleri için kendilerini ahlaki olarak diğerlerinden üstün hissetme eğiliminde olurlar.

    Güney Amerika’daki tarihsel olarak asalak olan bu ayrıcalıklı katmanlar, altlarındaki kitlelere karşı sürekli korku ve nefret içinde sosyal bir yanardağın tepesinde oturuyorlardı. Dolayısıyla Şili halkının faşizme karşı direnişi bu toplumsal sınıfların savaşımını bir zorundalık olarak gerekli kılmıştı. Komünist Manifesto’da dendiği gibi “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir” şüphesiz.

    Allende hükümeti 1970 yılında, özellikle Latin Amerika’da küresel bir radikalleşme döneminde iktidara geldi. 1973’te General Augusto Pinochet’nin komutasındaki ve CIA tarafından desteklenen Şili ordusu, demokratik olarak seçilmiş Başkan Salvador Allende’nin sosyalist hükümetini devirdi. Darbe, 3.000 solcu Allende destekçisinin öldürülmesine, binlerce kişinin işkence görmesine ve tahmini 250.000 siyasi mahkumun tutuklanmasına yol açtı.

    Bugün ise dönem ayrıntıları için kusursuz bir göz olma niteliği taşıyan Machuca,(2004) bağımsız filminden bahsedeceğiz. Sonuçta Hollywood’un böylesine etik değerlere sahip konuyla herhangi bir şekilde ilgilenmesini beklemiyoruz değil mi?

    Filmler, genellikle toplumsal travmaların “arka planında yer alan” orta sınıf gençlerin özel hayatlarının anlatıları olma eğilimindedir. Krize yol açan siyasi istikrarsızlığın arka planına dayanan, kanlı bir tarihi olayı, 1970’lerin olaylarını ve sonuçlarını, çatışmanın kıyısındaki çocukların gözünden sınırlı bir çerçevede ele almaya çalışan Andrés Woods’un Machuca’sı, sosyal yelpazenin farklı sınıflarından iki çocuk arasındaki dostluğa sınıfların mücadelesini ve ülkelerindeki baskı ve şiddeti bilinç yükseltici ince bir drama ile ele alıyor. Politik olanın kişiseli nasıl etkilediğinin tarihe çok samimi ve kişisel bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.

    Film, 1970’lerin başında Santiago’da geçiyor. Çoğunlukla zengin sınıfın çocuklarının gittiği özel bir okulda “ilerici” sayılabilecek bir rahip, bir grup yerel işçi sınıfı çocuğunu ücretsiz, burslu bir şekilde okullarına kabul ederek bir sosyal deney başlatır. Bu sayede üst orta sınıf bir aileden gelen 11 yaşındaki Gonzalo Infante, ailesi bir gecekondu mahallesinde yaşayan Pedro Machuca ile tanışır ve arkadaş olur. Andrés Wood  ise toplumun en savunmasız üyesi olarak çocuğun yetişkin dünyasının acımasızlığına ve mantıksızlığına verdiği tepkiyi meşru bir araç olarak kullanır.

    Machuca ve Gonzalo’nun arkadaşlığı Santiago’daki hayatın iki farklı yüzünü göstermesi ve bunu çocukların gözünden anlatması açısından kıymetliydi. Spoilera girmeden filmden aklımda kalan  imgeleyle sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bence yönetmenin “adidas” ayakkabı  imgesini kullanması çok vurucuydu. Kapitalizmin bir sembolü olarak, hatta günümüzde bile geçerliliğini koruyan, toplumsal tabakalaşma ve eşitsizlik göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca Machuca’nın babasının sarhoşken sarf ettiği cümleler de çok vurucuydu. :“ Birkaç yıl içerisinde O, Gonzalo, babası için çalışacak… sen ise tuvaletleri temizleyeceksin.”

    Sonuç olarak film üzerine düşünmek ve hangi sınıfta olduğumuzu, saflarımızı belirlemek tarihsel bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Elbette sınıfımızı seçmek yeterli değil. Sınıf mücadeleleri ve ideolojik mücadele çerçevesinde yanıt aramak gerekiyor.

    Direnenler her zaman kazanır. El pueblo unido jamas sera vencido!

    Sevgiler.

    Fotoğraf sahibi: PxHere, https://pxhere.com/tr/photo/393185

    *: “Ölümünün 39. yılında Allende’nin son radyo konuşması”, SoL (11 Eylül 2012), https://haber.sol.org.tr/enternasyonal-gundem/olumunun-39-yilinda-allendenin-son-radyo-konusmasi-haberi-59498

    CEVAP VER

    Lütfen yorumunuzu giriniz!
    Lütfen isminizi buraya giriniz