Yeni eğitim-öğretim yılına başlarken eğitimcilere ve ebeveynlere düşen yükümlülükler üzerine yazmaya karar verdim yeni yazımı.
Eğitim şüphesiz bir toplumun en önemli kılavuzu. “İyi” çocuklar, yetişkinler, yurttaşlar yetiştirmede ne kadar önemli olduğunu en iyi bu ülkenin yurtseverleri bilir, görür.
Eğitim elbette ailede başlar. Çocuk aileden gördüğünü doğru kabul eder ve uygular. Bu konuyu biraz açalım. Kendi okul dönemimize geriye dönüp baktığımızda maruz kalmış olabileceğimiz ya da çocuk sahibi olan yetişkinlerin de gözlemleyebileceği literatürde “akran zorbalığı“ olarak geçen kavram üzerine düşünelim istiyorum.
Peki nedir bu akran zorbalığı? Kısaca bir tanımını yapmak gerekirse yakın yaş gruplarındaki bir ya da daha fazla öğrenci tarafından güç eşitliğinin kurulamadığı, tekrarlayıcı, süreklilik gösteren, zarar verici, saldırgan davranışların başka bir öğrenciye uygulanması olarak tarifleyebiliriz. Akran zorbalığının da kendi içerisinde çeşitleri vardır. Bunlar: Fiziksel zorbalık, sözel zorbalık, sosyal zorbalık, siber zorbalık ve bazı kaynaklarda cinsel zorbalık olarak türetilmektedir.
Peki bir çocuk neden zorbalık yapar? Bunun altında yatan sebep ne olabilir? Ve ebeveylere, öğretmenlere ne gibi sorumluluklar düşmektedir?
Arkadaşlık, yaşamı etkileyen önemli bir duygudur. Çocuklarımıza iyi örnekler, rol modeller olmak onların da arkadaşlık ilişkilerini sağlam temeller üzerine kurmalarına yardımcı olucaktır. Bir çocuğun zorba davranış göstermesinin altında yatan nedenlerde aile içi yaşantısı; evdeki ilgi, sevgi, destek azlığı düşünülmektedir. Şiddet ve ihmalin olduğu bir evde yaşayan çocuklarda zorba davranışlar daha fazla görülmektedir. Ayrıca aşırı kontrolcü, korumacı bir aile yapısında da çocuk bu tarz davranışlar sergileyebilmektedir. Zorba davranış gösteren çocuklarda “şiddet” bir sorun çözücü yöntemdir. Davranışlarının sorumluluklarını üstlenmedikleri gibi empatik bir yaklaşım da gösteremezler.
Yaşıtlarıyla kaynaşmayı öğrenemeyen bir çocuğun okulda yalnız kalması kaçınılmazdır. Gelişimsel açıdan yapayalnız, arkadaşsız kalmak çok daha büyük bir sorundur. Bazı çocuklar da ise aileleriyle benzer bir şekilde arkadaşlarıyla da bağımlı bir ilişki sürdürürler. Tek bir arkadaşları olur ve kaybetmemek için her şeylerini verirler.Bu iki örnekte çocukların zorbalığa uğramasını olası hale getirmektedir. Bu noktada öğretmenlerin uyanık olması beklenmelidir. Çünkü zorbalık teneffüs aralığında sınıfta, koridorda, bahçede başlar. Bu süreci en yakından öğretmenler gözlemleyebilmektedir.
Akran zorbalığına uğrayan çocuklarda okula gitmek istememe, okula devamsızlık, içe kapanma, saldırgan davranışlar ve öfke patlamaları, akademik başarızlıklık, özgüven düşüklüğü, uyku sorunları, okul eşyalarında eksiklik, kıyafetlerinde yırtılma gibi durumlar yaşanabilir. Dolayısıyla çocukla iletişim halinde olmak ve gözlemlemek çok önemlidir. Çünkü çocuklar yaşadığı zorbalığı utanma ve suçluluk duygusuyla paylaşmak istemeyebilir.
Zorbalık gelişimsel açıdan olağandışı bir süreçtir ve çocuğa psikolojik ve sosyal açıdan zarar verir, çocuk gelişimini olumsuz etkiler. Zorbalığı görmezden gelmemek gerekir.Çocuğunuzun duygularını anladığınızı ve ona güvende olduğunu hissettirmek çok önemlidir.Fakat bunu yaparken sorgulayıcı sorulardan ve saldırganlığı pekiştirici söylemlerden kaçınmak gerekir.
Fotoğraf: Some bits of academic bullying around us, 2020. https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Academic_bullying.jpg
Yazınızı okudum, beğendim ve biraz da kendimi gördüğüm için katkı sağlamak istedim.
Öncelikle akran zorbalığı sizin de söylediğiniz gibi ailede başlar elbet. İnsanların birer yapı olduğunu varsayarsak, aile bizim temel taşımız gibidir. Temeli düzgün olmayan yapı ise bir yerlerden hasar görmeye mahkumdur. Bu yüzden her şey ailede başlar ve artık o bizim karakterimiz olur. Fakat doğacağımız aileyi seçemeyeceğimiz gerçeğini atlamamak lazım.
Aileden, genetiğimizden bağımsız dışarıda da bir dünya vardır. İşte bu dünya çevredir. Nasıl sadece genetik kodlardan bahsedemezsek, sadece çevre şartlarından da bahsedemeyiz. İkisi birbirinden ayrı düşünemeyiz. Fakat çevrenin önemi biz insanlar için her zaman yok sayılmayacak derecededir. İşte bu yüzden akran zorbalığı konusunda da öğretmenler, öğrenciler ve çevre her zaman duyarlı olmalıdır. Peki ya nasıl? Öncelikle öğretmenler velileri bilgilendirmelidir. Bilgilendirme yaparken nelerin akran zorbalığı olduğu konusunda çalışmalara ve bu ötekileştirmelere karşı neler yapılabileceği konularına değinilmelidir. Daha sonra ise öğrencilere özgür iradesiyle, her konuda danışabilecekleri ortamı yaratmalıdır öğretmen. Çünkü yaşadıkları güvensizlik nedeniyle uğradıkları zorbalığı uzun süre kimseye söylemez öğrenciler. Bu bağlamda öğrencilere drama etkinlikleri yaptırılmalı ve bu sayede öğrencilerin empati duygusu geliştirilmelidir. Tabi ki bunlar olurken öğretmen her şeyi öğrenciden beklememelidir. Sürece kendisi de katılmalı ve akran zorbalığına karşı -benim söylemimle ötekileştirmeye karşı- önlemi onlardan biriymiş gibi almalıdır. Ben dilini kullanmak, bunları kendisinin de yaşadığını söylemek öğrenciyi her zaman rahat ettirmiştir. Bu yüzden öğretmenlere büyük iş düşmektedir.
Öyle ki akran zorbalığına maruz kalmış öğrencilerin ileriki hayatlarında içine kapanıklık, depresyon ve kaygı belirtileri gösterdikleri araştırmalarla kanıtlanmıştır. Akademik başarıları da negatif yönde etkilediği kaçınılmaz bir gerçektir.
Her ne kadar davranışçı psikologları savunmasam da John Watson’ın da dediği gibi “Bana bir bebek verin, ondan istediğimi yaratayım.” söylemi tam olarak öğretmenler içindir. Genetik elbet yok sayılamaz fakat her şeyi değiştirmek öğretmenlerin elinde.
Güzel bir konuya değindiğiniz için teşekkür ederim.