Yazıma başlamadan önce Gordion Haber ailesine katılmak ve yolculuklarına köşe yazılarımla eşlik etmek benim için çok mutluluk verici. Peki böyle bir mutlulukta neden ilk yazımın konusunu “Faşizmin yakın arkadaşı ‘Cinsiyetçilik’” olarak belirledim? Çünkü her gün kalbimizin sızladığı, umutsuzluğa itildiğimiz bu dünyada, gündelik hayatta verdiğimiz, topluma dayatılan savaşın yani şiddetin, ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin olağanüstü durumlarda dahi en çokta “kadın bedeni”ne yönelebildiğini ve kurmaya çalıştığı tahakkümü en iğrenç örnekleriyle görüyoruz, yaşıyoruz. Ben de tam olarak bu savaş yerinde öfkemizi diri tutmak için yazacağım.
Tanklar Kiev’den geçer gün batımında, şafağın kanında…
Hiç kimse işgal etmeye cesaret edebileceklerini düşünmedi ne de olsa orası bir Avrupa ülkesi (!). Şimdi ise tüm dünya olarak an be an başkalarının acısına tanıklık ediyoruz. En temel insan hakları, “yaşama ve barınma hakkı” ihlal edilen, yerinden yurdundan edilen Ukraynalıların acısına…
Emperyalizm, savaşa yol açar. Dün de açmıştı bugün de açıyor. Ve “savaşlar” en çok kadınları ve çocukları etkiler. Burada tanklar ve tüfeklerin ötesinde hegemonik bir savaştan da bahsediyorum, kadınların eril tahakküma ve küresel cinsel sömürüye karşı verdiği savaştan. Yazımın başında bahsettiğim “olağanüstü durumlarda dahi” kısmını biraz açmak istiyorum. Küresel cinsel sömürüyle mücadele eden merkezlerden çocuk odaklı çalışan hak savunucularına sayısız mücadelelerin verildiği Porno endüstrisi cinsel sömürü, ırkçılık, insan ticareti, çocuk istismarı gibi suçlardan beslenen bir sektör olma niteliği taşımaktadır. Bugünlerde ise Ukraynalı kadınları nesneleştiren pornografi aramalarında gözle görülür bir artış yaşanmasıyla adını hatırlıyoruz. Tüm Cinsel Sömürüye Son Verme Merkezi’nin (CEASE) Hukuk Savunuculuğu Başkanı Tom Farr’ın PornHub trendleri ile ilgili viral olan tweet’inden sonra başka porno sitelerinde de, Google trendlerinde de, “Ukraynalı genç”, “Savaş pornosu”, “Ukraynalı kadınlar”, “Ukraynalı fahişe” gibi pornografi aramalarında artış gerçekleştiği belirtiliyor. Dolayısıyla savaş, porno endüstrisi için Tom Farr’ın da dediği gibi sadece başka bir “kategori” olarak görülüyor. Fakat bu marka hiç utanmadan “International Women’s day” gönderisi ile kadınlar gününü kutlamayı da eksik etmiyor (!) Kadın bedeninin her koşulda bir sömürü nesnesi haline getirilmesi derken tam da bunu kastediyordum. Bizi sınırlayan, varlığımıza saygı duymayan, ataerki ile kuşatıldığımız bu savaş yerinde toplumsal cinsiyet temelli şiddetle mücadelede bir direniş formu oluşturma gerekliliği daha da önem arz ediyor.
Korku tehdit edici bir duygu ise kadın dayanışması da onun ilacıdır. 8 martı geride bırakırken güçlü, korkusuz kadınları ve şu müthiş sloganı hatırlatmak isterim: “Gece karanlıktan korkarsan bu kenti ateşe veririz.”. Bu 8 martta da sokaklar kadın+’ların ve LGBTİ+’ların isyanıyla yankılandı. Cis-heteropatriarkal sistemin kadın düşmanı ve LGBTİ+ fobik saldırılarına karşı yaşamın her alanını savunmak için mücadele edenlerin sesi çınladı kentlerde. Eşitlik ve adalet taleplerinin yükseldiği sokaklarda; cinsel şiddete, erkek devletine, kadın cinayetlerine, atanmış cinsiyete, ikincilleştirme ve ötekileştirmeye karşı dayanıştı kadınlar, LGBTİ+lar. Savaşları çıkaranlara karşı, öfkelerini alevlendirdiler, isyan ateşini körüklediler. Rus ordusu tarafından çılgınca bir yok edilişle bombalanan Ukraynalı insanlar için; bu toplu kıyım ve yıkımda enkazın en altında ebeveynlerinden ayrı bırakılan, ailesinden, evinden, sosyal çevresinden koparılan ve büyük bir yas sürecinin onları beklediği savaş mağduru çocuklar için ses çıkardılar. Hiçbir suçu olmayan, muhtemel yoksulluğun, kültürel yoksunluğun, acı ve baskıların onları beklediği çocuklar için en çok belki de…
Yerinden yurdundan edilenlerin insan haklarını savunmak ve en çok da özgürlüğümüzün sorumluluğunu üstlenmek zorundayız.
Kadınlar savaş istemiyor. Savaşa, işgallere, askeri saldırganlığa hayır!
Not: Fotoğraf karesi/ kapak fotoğrafı “Karanlıkta uyananlar (1965)” filminden alınmıştır.