Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Gezi olaylarında, haftalarca sokakları mesken tutarak her türlü çirkefliği sergileyenlere hak ettikleri teşhisi koyduk. Onların meşrebinde, bu söz neye karşılık geliyor, onu bilmiyoruz. Ama bizim neyi kastettiğimiz gayet açıktır. Biz bugüne kadar hep milletimizin diliyle konuştuk. Milletimiz Gezi olaylarına nasıl bakıyorsa biz de aynı pencereden bakıyoruz. Bay Kemal ve şürekası ne derse desin. Vandala vandal, haine hain, çapulcuya çapulcu demekten geri durmayacağız. Siz gidin önce aynaya bir bakın” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Gezi olaylarında, haftalarca sokakları mesken tutarak her türlü çirkefliği sergileyenlere hak ettikleri teşhisi koyduk. Onların meşrebinde, bu söz neye karşılık geliyor, onu bilmiyoruz. Ama bizim neyi kastettiğimiz gayet açıktır. Biz bugüne kadar hep milletimizin diliyle konuştuk. Milletimiz Gezi olaylarına nasıl bakıyorsa biz de aynı pencereden bakıyoruz. Bay Kemal ve şürekası ne derse desin. Vandala vandal, haine hain, çapulcuya çapulcu demekten geri durmayacağız. Siz gidin önce aynaya bir bakın” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Kızılcahamam’da partisinin 30. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda konuştu. Erdoğan, özetle şunları söyledi:
“SAĞLIK HİZMETLERİ KONUSUNDA SİSTEMDEKİ AKSAKLIKLARLA İLGİLİ ŞİKAYETLER GELMEYE BAŞLADI: İktidara gelirken ülkemizi dört temel unsur üzerinde yükselteceğiz dedik. Bunlar eğitim, sağlık, adalet, emniyet temellidir. Son dönemde devlet hastanelerindeki sağlık hizmetleri konusunda; muayene randevularındaki gecikmeler başta olmak üzere sistemdeki kimi aksaklıklarla ilgili şikayetler gelmeye başladı. Salgının bitmesiyle bu sorunları hemen gündemimize aldık, süratle çözümünü sağlayacak adımları atıyoruz.
GÜNEY SINIRIMIZDA OLUŞTURULMAYA ÇALIŞILAN TERÖR KORİDORUNU DARMADAĞIN ETTİK: Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı harekatları ve nisan ayında başlattığımız Pençe-Kilit operasyonu ile güney sınırımızda oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu darmadağın ettik. Hem güney sınırımızdaki güvenlik hattımızın eksiklerini yeni harekatlarla tamamlayacak, hem de karasıyla deniziyle havasıyla tüm kuvvetlerimizi her türlü göreve hazır hale getirecek çalışmaları titizlikle yürütüyoruz.
İHANETLERİN ÖDETTİĞİ AĞIR BEDELLER OLMASAYDI, 1,5 TRİLYON DOLARI BULAN MİLLİ GELİRLE ÇOK FARKLI BİR YERDE OLACAKTIK: Milletimizin refahını yükseltmeye yönelik hazine ve maliye politikalarımız sayesinde milli gelirimizi 238 milyar dolardan aldık 1 trilyon dolar sınırına kadar getirdik. Şayet, Gezi olaylarıyla başlayan ve ardı ardına devam eden ihanetlerin ülkemize kur-faiz-enflasyon şer üçgeni üzerinden ödettiği ağır bedeller olmasaydı, bugün 1,5 trilyon doları bulan milli gelirle çok farklı bir yerde olacaktık. Sahnede ülkemiz aleyhine hangi oyun sergilenirse sergilensin gerisinde bunu destekleyecek ekonomik sabotaj vardır. Buna rağmen ülkemizde ne ekonomide ne siyasette diz çöktürülmesine izin vermedik, vermeyeceğiz. Türkiye’nin şehit kanlarıyla, heba edilen kaynaklarıyla kaybedilen vaktiyle ödediği bedellerde payı olan herkesin yakasına yapışmak, boynumuzun borcudur. PKK ile mücadelemizin de FETÖ’nün üzerine tavizsiz gidişimizin de CHP ve şürekasına karşı siyaset zemininde verdiğimiz sert mücadelenin sebebi milletimize olan işte bu borcumuz ve işte bu sorumluluğumuzdur. Karşımıza çıkartılan aktörlerin birer aparat, yürütülen kampanyaların birer proje olduğunu biliyor, asıl mücadeleyi bu aparatların yularını ellerinde tutanlara, projelerin gerçek sahiplerine karşı veriyoruz. Biz başaramayacaksınız diye meydan okudukça yeni yöntem ve araçlarla üzerimize gelmeyi sürdürenlere diyoruz ki, bu milletin son ferdi de toprağa düşmeden sinsi senaryolarınızı hayata geçiremeyeceksiniz.
BUNLARIN HAVASI, MİLLETİN ÖNÜNE ÇIKINCAYA KADARDIR: ‘Komünistin komünistliği parayı buluncaya, ateistin ateistliği uçak sallanıncaya kadardır’ derler ya; aparatları, ağa babalarıyla bunların havası da milletin önünce çıkıncaya kadardır. Elbette ihtiyatı ve tedbiri elden bırakmadan biz kimin ne dediğine ne yaptığına bakmadan kendi işimizi yapacağız.
TÜRK SİYASİ TARİHİNİN KATLANMASI EN ZOR CİLVESİ BİZİM DÖNEMİMİZE DENK GELDİ: Siyasetin cilvesi diyebileceğimiz bazı kişiler ve konularla da uğraşmak mecburiyetinde kalıyoruz. Türk siyasi tarihinin en ağır, en eziyetli, katlanması en zor cilvesi maalesef bizim dönemimize denk geldi. Bu talihsiz cilvenin adı Kılıçdaroğlu’dur. Karşımızda öyle bir karakter var ki; ciddiye alsak, ciddiye alınacak tarafı yok. Gülüp geçsek gülünecek tarafı yok. Biz de çoğunlukla yok saymayı tercih ediyoruz. Kendisini uzunca bir süre yok saydığımızda da arsızlara özgü cesaretle yalanın, iftarının, zırvanın dozunu sürekli yükseltiyor. Biz de bu zatı ara ara paçasından tutup aşağıya çekmek durumunda kalıyoruz. Yine böyle bir mecburiyetle karşı karşıyayız. CHP’nin başındaki zat, güya bizim geçtiğimiz salı günü AK Parti Meclis Grubu toplantımızda sorduğumuz sorulara cevap vermiş. Sonra da bize güya 10 soru sormuş. Verdiği cevapların her satırından hep işaret ettiğimiz sinsiliği, riyakarlığı, kifayetsizliği buram buram tütmektedir.
SEN KENDİN SIKIYSA ADAY OLUYOR MUSUN OLMUYORSUN ÖNCE BUNU AÇIKLA: Birinci soruma verdiği cevaptaki örgüt ilişkilerinden, devletin terörle mücadele taktiklerine kadar tüm göndermeler Türkiye’yi birlerine gammazlayan hatta el altından müdahaleye çağıran alçakça tuzaklarla bezelidir. İkinci soruma verdiği cevapta yabancı postal gibi, yapılan işlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir iğrençliği karıştırarak kirli zihnindeki hezeyanları bir kez daha sergilemiştir. Üçüncü soruma verdiği cevap, sadece bu mücadelemizde karşımızda olanları sevindirecek bayağılıktadır. Dördüncü soruma verdiği cevapla ülkesinin değil Rumların ve onları üzerimize salanların yanında yer aldığının tekrar göstermiştir. Beşinci soruma; olup bitenlerden hiçbir şey anlamadığı için Türkiye’nin başındaki en büyük felaketin kendisi olduğunu gösterecek basitlikte bir cevap vermiştir. Altıncı soruma yalanı iftirayı bir kenara bırakıp bırakmayacağına tam da kendi karakter fukarası tarzına yakışır şekilde aynı yalanları ve iftiraları tekrarlayarak cevap vermiştir. Yedinci soruma; bu makullerin telkin ettiği şekilde inkarla cevap vermiştir. Sekizinci sorum olan bu toprakların tüm değerleri, asil bir evladı gibi hareket etmeyi kabul edip etmeyeceğine asil değil sefil bir şahsiyet olduğunu göstererek cevap vermiştir. Dokuzuncu soruma partisindeki her türden terör örgütü destekçisini, hırsızı, tecavüzcüyü, tacizciyi, istismarcıyı tasfiye edip etmeyi düşünüp düşünmediğine tüm bu rezilliklere üstün örterek ortak olduğunu ısrar ederek cevap vermiştir. Onuncu soruma, sorumda zaten belli olan seçim tarihinin açıklanması bahanesiyle yüreksizliğini, çapsızlığını, iradesinin ve ipinin başkalarının elinde tutulduğunu bir kez daha göstererek cevap vermiştir. Seçim tarihi belli, bizden yeni seçim tarihi istiyor. Seçim tarihi belli olduğuna göre, sen şimdiden Haziran 2023’e hazırlan. Önce adayınızı belirleyin. Sen kendin sıkıysa aday oluyor musun, olmuyorsun önce bunu açıkla. Soru diye, papağan misali tekrarlayıp durduğu zırvaları onun sadece yalancılığını ve çapsızlığını değil aynı zamanda ülkesinin ve milletinin çıkarlarını savunacak kalibrede bir devlet adamı olamayacağını göstermiştir.
BUNUN DA ALTINDAN KALKAMAYACAK: Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık rezerviyle üstelik bunların yaptığı gibi yalan yanlış rakamlarla değil, en açık haliyle kamuoyuyla paylaştık. Buna rağmen hala aynı nakaratı sanki altında başka bir şey varmış gibi tekrarlayan bu zatın idraksizliği kendisinin ve partisinin sorunudur. Attığı iftiranın hesabını hukuk önünde soruyoruz ve soracağız. Bunun da altından kalkamayacak. Bunu da kısa zamanda göreceksiniz. Bay Kemal, biz senin SSK’yı nasıl bitirdiğini ve batırdığını iyi biliriz. Şimdi de ülkeyi topyekun batırmanın peşinde ama milletimiz kendisine bu fırsatı tanımayacaktır.
ŞU ANA KADAR 250 MİLYON KAZANDIK: Eğitim amaçlı vakıflara, ancak FETÖ’cülerin ve Türkiye düşmanlarının yapabileceği bir gözü dönmüşlükle saldıran bu zat, iftiraları sebebiyle mahkeme önünde hesap vermektedir. Bu ülkeyi organize suç örgütleri belasından kurtarmış bir hükümete ve onun kadrolarına bühtan edenlerin, mafya bozuntularının hezeyanlarından medet umacak kadar alçaldıklarını unutmadık. Şu ana kadar, 250 milyon kazandık. Bu 250 milyonu da Bay Kemal adına iki tane vakfa veriyoruz ve bu iki vakıf sebebiyle de Bay Kemal’in hayrı buraya dokunmuş olacaktır.
SADAT’IN KURUCUSUYLA EVLERİNDE BİR GÖRÜŞME GERÇEKLEŞTİRMEDİM: Kendi kendine SADAT diye bir öcü uydurup, bizim şirketin kurucusuyla evinde konuştuğumuzu söyleyecek kadar hayal alemine dalmış bu zata ne desek fayda etmeyeceğini biliyorum. Her gün altı da üstü de boş yalanlarla insanları tehdit ederek haysiyet cellatlığına soyunan birisinin bizi toplumsal çatışma çıkarmaya çalışmakla itham etmesi trajikomik bir çırpınıştır. SADAT’ın kurucusuyla evlerinde bir görüşme gerçekleştirmedim. Bay Kemal sen yalancısın, sen gammazsın. SADAT’ın kurucusu denilen tuğgeneralle göreve getirdikten sonra benimle çalıştığı süre içerisinde Cumhurbaşkanlığı külliyesinde görüşmelerim var ama evinde herhangi bir görüşmem söz konusu olmamıştır.
ALTILI MASA UZATMADAN KARARINI VERSİN: Hem NATO’ya sahip çıkıp hem bunun tam tersi beyanlarda bulunmak şark kurnazlığı değilse ahmaklığın dik âlâsıdır. Velhasıl tüm umut ve temennilerimize rağmen kendisine yalancıdan siyasetçi, yalancıdan genel başkan olmaz dememize, kendisine gavurun kılıcını çalandan adam olmaz dememizin, kendisine karikatür tiplerin hezeyanlarına millet mahkûm edilmez dememizin, kendisine kifayetsiz muhterislere ülke teslim edilmez dememizin ne kadar haklı ve doğru olduğunu göstermiştir. Ülkemiz, milletimiz hatta CHP’ye oy veren kardeşlerim, umut bağlayanlar; sizler adına üzgünüz. Ezcümle kendisinden hiçbir şey olmayacağını tekrar ortaya koyup siyasetin konusu olmaktan çıkarıp tekrar, tababetin ilgi alanına ve mazur sıfatıyla milletimizin takdirine havale ediyoruz. ‘Altılı masa kimi seçerse o aday olacak’mış. Altılı masa da bunu bu kadar uzatmasın, artık kararını ne zaman verecekse, bir an önce versin. Altılı masanın altında olanlar varsa onlar da meydana çıksın. Herhalde, artık bu yıl içerisinde bu açıklamayı yapacaklardır.
GEZİ OLAYLARININ NE AĞAÇLA NE ÇEVREYLE İLGİSİ VAR: Milli iradeyi ve seçilmiş hükümeti alt etmeyi hedefleyen bu dönemin işaret fişeği 7 Şubat MİT krizi ile çakıldı. Ardından Gezi Olayları geldi. Gezi Olaylarının ne ağaçla, ne çevreyle ne de yeşil hassasiyetle ilgisi vardır.
Bay Kemal’e ve CHP’ye sesleniyorum. Beşiktaş Çırağan Caddesi’nde o çınar ağaçlarının kesilerek orada farklı bir katliamın yapılmasını acaba gözü var, görmüyor muydu? Bu konuda ne gibi bir adım attı? Nerede bu çevreciler? Bu çevreciler; bu ağaçları kesenleri, kökünden kesenleri acaba hiç dillerine doladılar mı? Bunlara bu işin hesabını sordular mı? Yok. Biz iktidarlarımız döneminde milyonlarca ağaç fidan diktik. Hâlâ dikiyoruz. Atatürk Millet Bahçesi’ne de dikiyoruz. Bak alışacaksın bunlara. Senin çevreyle alakan yok.
GEZİ OLAYLARI AZGIN AZINLIĞIN SESSİZ ÇOĞUNLUĞU SİNDİRME TEŞEBBÜSÜDÜR: Gezi Olayları ağaç ve çevre kılıfı altında Türk demokrasisine kurulmuş bir pusu, sokak terörü üzerinden milletin iradesini gasp etme girişimi, azgın azınlığın sessiz çoğunluğu sindirme teşebbüsüdür. Bu olaylar Türkiye’nin IMF defterini kapattığı tarihi günlerde, doğrudan ekonomik bağımsızlığımızı hedef alan mandacı bir eylem, İstanbul’un duvarlarının ‘Zulüm 1453’te başladı’ yazılarıyla kirletildiği Bizans heveslisi bir girişimdir. Bay Kemal bunları siz yaptınız. ‘Zulüm 1453’te başladı.’ Bu ifadelerin arkasında sen varsın. Sen bunların başında Beşiktaş’tan, Taksim Meydanı’na kadar yürüdün. Bezmialem Valide Sultan Camii’nin içini bira kutularıyla sizin o takımınız kirletti. Bunları yaptınız. Sizin böyle bir maneviyat, bu ülkenin dini değerlerine saygı; öyle bir anlayışınız yok. Ama istismar sizde ileri derecede var, istismarı çok iyi yapıyorsunuz. O işi çok iyi biliyorsunuz. Bundan sonra o da yutmayacak, o da tutmayacak. Atatürk Kültür Merkezi’ne Gezi olaylarında, malum teröristlerin pankartlarını, o gün siz astınız. Teröristlerin pankartları oradayken sen de o alana geldin. Bunları yutacak mıyız? Bunları görmezden gelecek miyiz? Bütün bu olanlar karşısında bu ülkeyi terör örgütlerine biz asla peşkeş çekmeyeceğiz.
MİLLETİN POLİSİNE EL KALDIRANLAR PARLAMENTODAN SİLİNİP ATILMALI: Geçenlerde üç tane sözde milletvekili 18 Mart Şehitler Köprüsü’nde pankart asmaya yeltendiler. Üstelik polisimize orada nasıl zulmettiğini görenleriniz olmuştur. Hatta bunların içinden vurmaya kalkanlar olmuştur. Bunlar malum partinin parlamentodaki uzantılarının ta kendisi. Bu milletin polisine el kaldırandan milletvekili olmaz. Bunların parlamentoda da yeri olmaz. Bunların bir an önce parlamentodan silinip atılmasının adımları atılması lazım. Bunun adı demokrasi olmaz. Demokrasi sınırları bir yere kadar. Bu ülkenin güvenliğinin temini için çalışan polisi yere indireceksin, neymiş orada izinsiz pankart asacaksın, bu pankartı sana astırmamaya görevini yapmaya çalışan polisimize bu tür saygısızlığı yapan, evet bundan milletvekili olmaz.
ÇUKUR EYLEMLERİ İLE GEZİ OLAYLARI ARASINDA FARK YOKTUR: Gezi vandalizminin ülkemize doğrudan maliyeti, 1,5 milyar dolardan fazla. Türk ekonomisine verdiği zararsa yüzlerce milyar doları bulmaktadır. Bizim Gezi Olayları konusundaki öfkemizin sebebi kişisel değil. Ülkemizin ve milletimizin hala ödediği ağır faturaların önümüze sürülmeye başlandığı ilk hadise olmasıdır. Halen mücadelesini verdiğimiz siyasi ve ekonomik tuzakların pervasızca ilk sergilendiği yer olmasıdır. 17-25 Aralık girişimiyle, 15 Temmuz ihanetiyle; Gezi kalkışması arasında amaç olarak zerre kadar fark yoktur. Çukur eylemleri ile Gezi olayları arasında niyet olarak hiçbir fark yoktur. Gezi olayları; tıpkı 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat gibi demokrasimizi hedef alan bir vesayet girişimi olarak milletimizin zihnine kaydolmuştur. CHP ve Gezici ortaklarının yalanlar üzerine kurdukları sahte tarih anlatımları bu gerçeği asla değiştirmeyecek.
ÇAPULCUYA ÇAPULCU DEMEKTEN GERİ DURMAYACAĞIZ: Gezi olaylarında haftalarca sokakları mesken tutarak her türlü çirkefliği sergileyenlere hak ettikleri teşhisi koyduk. Onların meşrebinde, bu söz neye karşılık geliyor onu bilmiyoruz. Ama bizim neyi kastettiğimiz gayet açıktır. Biz bugüne kadar hep milletimizin diliyle konuştuk. Derdimizi hep doğrudan milletimize anlattık. Milletimiz Gezi olaylarına nasıl bakıyorsa biz de aynı pencereden bakıyoruz. Milletimiz Gezi’cileri nasıl tanımlıyorsa biz de aynı sıfatları kullanıyoruz. Gezi kalkışmasına öncülük eden elebaşlarını, sokaklarımızı ateşe veren vandalları, polisimize kurşun sıkan, molotof atan şehir eşkıyalarını, esnafımızın malına mülküne zarar veren yağmacıları, ibadethanelerimizi bira kutularıyla kirletenleri, vizyon projelerimizi engellemeye çalışan emperyalist işbirlikçilerini millet 9 yıldır nasıl tahrip ediyorsa biz de aynı şekilde tahrip ediyoruz. Bay Kemal ve şürekası ne derse desin. Vandala vandal, haine hain, çapulcuya çapulcu demekten geri durmayacağız. Kendi muhayyilelerindeki çarpıklıktan hareketle bize ahlak, edep, tevazu dersi vermeye yeltenenlere sesleniyorum. Siz gidin önce aynaya bir bakın. Bizim kadınlara alçakça hareket eden belediye başkanlarını koruyan karakter fukaralarından alacak dersimiz yoktur. Ahlaklı, seviyeli siyaset yapma konusunda bunların hiçbiri AK Parti’nin eline su dökemez. Buradan tüm kardeşlerime sesleniyorum. Kendi ahlaksızlıklarını perdelemek için partimize öykülenenlerin ağızlarının payını vermek, hadlerini bildirmek milletimize karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir. Gücünü milletinden değil de ülkesinin hasımlarından, ülkesine yöneltilmiş namlulardan alanlara meydanı bırakmadık bırakmayacağız.”